ÇUKUROVA’NIN HER YERİ CEYLAN SÜRÜLERİ İLE DOLUYDU
-Kasım Ener. Derelerinden aldığı bilgilere göre 19. Yüzyıl ortalarında Adana-Misis arası meşe ormanları ile kaplıydı.
– Yüreğir ovasında her yerde ceylan sürüleri vardı.
-Misis civarında yörük aşiretleri kaplan avlıyordu.
Her Yerde Ceylan Sürüleri Dolaşırdı
Çukurova’nın esaslı iskan işi Vali Halil Paşa tarafından ele alınmıştır. Halil Paşa, 1867 yılında Adana Valisi olarak görev yapmıştı. Vali, iskan davasını başarabilmek için yörüklerin çadırlarını yırttırıp huğları yaktırmış ve böylece Türkmenleri ev yapmaya zorlamıştır. Büyük güçlüklerle bu mesele haledilinceye kadar Terkeşen gibi eski köylerin etrafı bile ormanlarla örtülü idi. Nitekim şimdiki Eğriağaç, Kızıltahta, Kesmeburun köyleri tarafı Ceyhan nehrinin sağında karacanlar ve solunda bozağaçlar (meşeler) olmak üzere sık ormanlıktı. Merhum Hacı Hafız Özşahin’den ve Kesmeburunlu Hacı Süleyman Ağa’dan dinlediğim bu hatıralardan başka diğer yaşlı çiftçiler arasında rahmetli İsmail Karadayı da Kepik isminde Hacınlı (Saimbeylili) bir Ermeni çerçisinin 1850 tarihlerine doğru Gemisura (Düzce) köyünden Çotluya kadar uzanan tepelerde güneş görmeyen meşe ormanlığından geçerek gitmiş olduğunu söylediğini ve kendisinin de sonraları bu sırtlarda 91 ceylanı bir arada saydığını bana anlatmıştı. Rahmetli babamız Zeki Ener ise aynı yerlerde bir çok defalar tazıyla ceylan avladıklarını ve 1895’te Hamidiye (Ceyhan) kaymakamı olan pederi Kasım Beyi ziyarete giderken yol boyundaki ekin tarlalarında sık sık güzel hayvanlara rast geldiğini bize söylemişti.
O Zamanlarda kullanılan Ziraat Aletleri
Bunların en önemlisi emektar karasabandı. Çünkü bütün felhan bu karasabanla yapılırdı. Bu ziraat aletinin her biri ortalama 5 kilo ağırlığında , dört çeşit uç demiri vardır. Bunlardan sivri burun ile bor (dinlendirilmeye bırakılmış) tarlalarda kış yağmurları müsaade edince felhan işine başlanırdı. Bu iş çiğit pamuk tohumu bitince de bir kere daha tekrarlanırdı. Bundan sonra ise söğüt yaprağı denen uç takılır ve Haziran ayından itibaren tarla dört defa bununla sürülürdü.Bunu izleyerek kırlangıç kuyruğu ismi verilen uç takılır ve Eylülün ortasına kadar aynı toprak üç sefer bu demirle işlenirdi. Bu üç çeşit uç demiri ile tarla on defa aktarılmış olurdu. Bu tarihten sonra da ekim ayında son bozma yapılırdı. Bu 11. sürme topraktaki kındırga ve çeti gibi arsız otları kesip gelişmesini önlemek içindi. Şayet bütün bu işlemlerden sonra tarlada ayrık ve geliç gibi muzır otlar kalmışsa onlar da kötenciler tarafından derince çıkarılırdı. Bor felhanı denen bu nadasa buğday ekilmesi doğru bulunurdu. Mamafi bazı çiftçiler bu felhanı kışın da bir defa daha aktararak pamuğa bırakırlardı. Yalnız bu son şekil zayıf topraklarda uygulanırdı. Zira kuvvetli arazide buğday ekmek suretiyle tarla biraz yordurulur ve böylece pamuğun dellenmesi (meyve yerine dal vermesi) önlenirdi. Buğday ekilen bor nadası ertesi kış bir iki defa kara sabanla tekrar sürülür ve yerine pamuk ekilirdi ki, hububat münavebesiyle bu felhan 6-7 sene için yeterli görülürdü. Bu sistem nadas için bir tutmaya (yanaşmaya) altı öküz ayrılır ve bununla ekim için nihayet kırk dönüm felhan çıkarabilirdi.
Amerikalıların dry Farming dedikleri toprak işleme sistemine uyan bu eski usul nadas toprağın rutubetini muhafaza bakımından çok elverişli idi. Zira bu felhanda son defa keser ağzı ile aktarma yapılırken dahi demirin ucundan yaş toprak çıktığı görülürmüş. Bor felhanından başka bir çeşit nadas daha vardı, ki bu da firez felhanı ve şemsi idi.
Kara Saban Hititler Devrinden Beri Kullanılır
Bu eski sistem nadaslarda baş rolü oynayan karasabanın ne zaman Çukurova’ya geldiği belli değildir.Bunun da hububat tanesi ayırımı işinde kullanılan döven gibi Asurlular devrinden beri Çukurova ziraatında kullanıldığına şüphe yoktur. Hatta birinci Tiglatpilaser’in (M.Ö.1116-1078) ıslah edilmiş sabanı Asur ülkelerinde yaymaya çalıştığı göz önünde tutulursa daha eski tip diyebileceğimiz bizim emektar karasabanın Hititler zamanından beri Çukurova’da kullanıldığını söyleyebiliriz.
Diğer ziraat aletlerinden üç demirli kültivatör 1875 yılında Taşçı çiftçilerinden Salih Efendi tarafından Tarakçı adındaki bir ustaya yaptırılmıştır. 1879 yılında gelen ilk orak makinesini Mennan Bey’in oğlu Kasım Bey almış ise de ağır olduğu için çalıştıramamıştır. Çift kazanlar buharlı nadas makineleri 1881 senesinde Vali Abidin Paşanın teşviki ile Ziraat Sandığı tarafından getirildi. Bunları iki yıl süre ile Bağdatlı Kadir kiraladı. Küçük hayvan pulluklarını iplikçi adında bir tüccar ithal eyledi. Harman makinesi de (batöz) 1890 senesinde Tuzsuzoğlu, Irmakbaşı köyünde görülmüştür. Bunun markası Marşal (İngiliz) idi. Dört ve altı öküzle çekilen nadas pullukları ile Begüzar ismi verilen (Mc cormick) hafif orak makinesinin getirilişi daha geç tarihlere (1904 yılına) rastlar.”…
…
1.Kasım Ener, Tarih Boyunca Adana Ovasına (Çukurova’ya) Bir Bakış, Adana-1993, s. 218-224