ABD OSMANLI PETROLLERİNE GÖZ DİKİYOR
-Osmanlıya bağlı Musul vilayetinde zengin petrol yataklarının bulunduğu 1900’lü yılların başlarında tespit edilmişti.
-İngiltere, Almanya ve ABD petrol kaynaklarını kendi ellerine almak için mücadeleye girdi.
MUSUL PETROLLERİNİN ÖNEMİ
Bilinmesi gerekenler arasında Musul ve Kerkük’ün kaderini belirleyecek tarihi süreci gelişmeleri iyi bilmek gerekiyordu.
Yıllar yıllar önce İngiliz baron Julies de Reuter l872 yılında İran Şahı Nasreddin ile Basra körfezindeki Pers petrollerinin çıkarılması hususunda 70 yıl süreli imtiyaz anlaşması yapmıştı.
Henüz petrolün yakıt veya enerji olarak sanayide kullanılabileceğinin yeni anlaşıldığı bir sırada. Fakat İngilizlerin bütün dikkati Irak’ın kuzeyindeki Musul veKerkük yöresindeki petrol kaynaklarında idi. Örneğin Kerkük yakınlarındaki “Baba Gürgür” dağından çıkan petrol dumanları ve alevler insanlar tarafından tarih boyunca hayranlıkla seyredilmiş, meşale ve çıra yapımında bile kullanılmıştı.
Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit’in Musul petrollerinin bulunduğu bölgeye yabancıların özellikle de İngilizlerin girmesini engellemek için mülkiyeti devlet kontrolüne alması “hazine-i hassa nezaretine bağlaması” önemli bir engeldi.
Beklenen gelişmeler 1906 yılında hız kazandı. Bir yandan padişah Abdülhamit’in siyasi gücü zayıflıyor, diğer yandan Osmanlı ekonomisi dış borçlar nedeniyle hızla bataklığa doğru gidiyordu.
Padişah Abdülhamit’in Hazine-i hassa görevlisi Said Paşa’ya Musul yakınlarında bir arazi parçasının tapusunu vermesi üzerine yoğunlaşan gelişmeler oldu. Hazine-i hassa’da “at bakılıcılığı” yapan aynı zamanda bakkal dükkanı da işleten Ermeni asıllı Gülbenkyan’a Said Paşa Musul yöresindeki tapulu arazisini satmıştı.
1906 yılında Gülbenkyan’ın Avrupa’da maden mühendisliği eğitimi yapan oğlu Kalust Gülbenktyan ile Irak petrollerinde imtiyaz peşinde koşan İngiliz ve Hollanda kraliyet petrol şirketleri temsilcileri buluştular.
Gülbenkyan’ın huzurunda bölgede daha fazla petrol imtiyazı alma, işletme ve karını paylaşmada anlaştılar. Abdülhamit’in 23 Temmuz 1908 tarihinde II. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte gücünün kırılması arkasından da 31mart 1909 irtica olayı sonrası görevine son verilmesi ile birlikte 1912 yılında kuzey ırak petrollerini işletme amacıyla Türk Petrolleri Şirketi (Turkısh Petroleum Company) kuruldu. Şirketin kuruluşunda dört ayrı topluluğun hissesi vardı.
Bunlar Alman Doyçebank, Anglo-Persian, Shell, Amerikan Chester grubu ve komisyon/ uzlaştırma çalışmalarını yürüten Gülbenkyan.
1914 yılı içinde I. Dünya Savaşı patlak verdi. Türkiye ve Almanya arasında siyasi ve askeri ittifak anlaşması yapıldı. Mezepotomya petrollerini işletmek üzere kurulan Türk Petrol Şirketi (TPC)’nin çalışmaları askıya alındı.
Burada bir hususun altını özellikle çizerek açıklamak gerekiyor ki: Almanya ile ittifak anlaşması yapan Osmanlı’ya “ölüm vuruşu” ile yok edici darbeyi vurmak için Arap aşiretlerinin isyanına destek verildi.
Fransız ve İngiliz petrol şirketleri sınırsız kaynaklarını casus Lawrence aracılığı ile isyancı Arap aşiretlerine aktardılar. ( Bak. Mike Bunter, Oil, Gas and Energy in İntelligance, Volume-I, issue 02, march-2003). Yemen’de, Hicaz’da ve Filistin cephesinde tarihinin en büyük ihanetleri ile karşı karşıya gelen Osmanlı/Türk ordusunun yüzbinlerce askeri bozgun, felaket ve yok olmanın dayanılmaz acılarını yaşadılar.
1916 yılında imzalanan Sykes- Pıcot paylaşım anlaşmasına göre Basra, Körfez ve Arabistan, Filistin dahil İngiliz manda idaresine bırakılıyor… Suriye ve ona bitişik Kilikya ile Musul yöresi Fransızlara terk ediliyor… “Kerkük”yöresi ise tarafsız bölge kapsamına alınıyordu.
Anadolu genelinde düşman işgaline karşı direnişi başarı ile sürdüren Türklerin başarısı devam ederken 1920 yılında imzalanan San-Remo anlaşması ile Türk Petrol Şirketinin hisselerinin %-75’inin İngiliz, %-25’inin de Fransız şirketlere verilmesi üzerinde anlaşma yapılmıştı.
İşte ABD bu gelişmeler karşısında 1922 yılı içinde ülkede faaliyet gösteren petrol şirketlerinin itirazları üzerine “savaş galibi” ve “dünyaya düzen verici” süper güç olmanın verdiği avantajları kullanarak “açık kapı” politikası izlemeye başladı.
ABD, gelecekteki hayati çıkarlarının Ortadoğu bölgesinde özellikle de petrol kaynaklarının işletilmesinde olduğunun farkına vardı. ABD hükümeti, 1922 yılında Standart petrol grubunun elinde bulunan Exxon şirketi aracılığı ile 6 yıl süreli Irak Petrollerinden en fazla pay alabilme politikasını başarı ile sonuçlandırma kararı aldı ( Bak.John. M. Blair, The Control of Oil, Newyork Pantheon Boks, l976, p. 31-34).