Aydın, Eğitimci, Bilim İnsanı Halet ÇAMBEL
“Zaman, azaldı; yapacak çok iş var” diyerek yanıtlamıştı, “Doksan dört yaşında olmak ne demektir” diye sorduğumda. Hiç geriye bakmadan, sürekli koşuşturma ve başarmak zorunluluğu içinde geçmiş uzun bir yaşam. Aslında “ömür” mü yoksa “yaşam” mı demeliyim bilmiyorum. Sözlüklerde bu iki sözcük, eşanlamlı. İnsan yaşamının öldükten sonra devam eden etkisini anlatan sözcük (var mı?) konusunu dilbilimcilerin çabalarına bırakmak en doğrusu. Kimi insanın ömrü, hayatından uzun olabiliyor. Karatepe’ye gönül, Aslantaş’a ömür vermiş olan Halet Çambel, onlardan biri…
***Halet Abla Destanı’nın yazımını tamamlayıp basım aşamasına gelince 2010 yılı Nisan ayında kendilerini ziyaret etmiş, Destan’ın üzerinde son bir çalışma yapmıştık. İç kapağına, “Halet Abla’nın izni ve hoşgörüsüyle…” cümlesini yazmıştım. Yanına “Sarı Çizmeli Halet” notunu ekledi. Onu yeterince tanımadığımı biliyordum, ama böylesine bir uçurum tahmin etmemiştim. Sonraki yıllarda anladım, onu tanımak ve bilmek ne kadar emek gerektiriyormuş. Anladım ki, Halet Çambel’i tanıdıkça bilinmeyenler çoğalıyor.
Karatepe-Aslantaş’ı anlattığı, Müzeler Haftası kutlamasını yaptığımız 2003 yılının Mayıs ayının o sıcak gününde, “Dışarıdan bakınca o yılların imkanlarıyla bu yapılanları başarmak mümkün değildi. Ama bizler, Atatürk’ü görmüş ve O’nun çektiği sıkıntıları bilen kişiler olarak tüm imkansızlıklara rağmen çalışmak ve başarmak gerektiğine inanarak çalıştık ve başarıyı elde ettik” diyen sesi bugün de kulağımda…Tarih, bazen yazara ihtiyaç duymadan da yazılabiliyor., Karatepe’de geçen 57 yılın dile gelmesi gibi… Bu satırları yazarken, Karatepe’deki (1946-2003 yılları arasındaki) gelişmeleri anlattığı o konuşmasını görüntülü olarak kaydetmediğimizi için üzülüyorum.
Halet Çambel’in, Anadolu uygarlıkları ve kültürünün açığa çıkarılması ve anlaşılması için gerçekleştirdiği çalışmalarının büyük bölümünü Kadirli ilçesi Karatepe bölgesinde yaptığı bilinen gerçektir. Belirtmek gerekir ki Halet Çambel, yeraltıyla olduğu kadar yerin üstüyle, yani bölge insanının, çevre ve doğal dokunun dert ve tasalarının çözümü için de çalışmıştır. Bu çalışmaları kendisi ile yöre halkı arasında duygusal bir bağın oluşmasına temel teşkil etmiş ve halk, ona “Halet Abla” demiştir. Bunu, 50 Yıl sonra öğrendim. Halet Çambel’in, halkın kendisine verdiği bu unvanın değerini bilincinde olarak, onu büyük bir onur sayıp özen ve gururla taşımaya çalıştığını Osmaniye valisi olarak çalıştığım ve daha sonra Halet Abla Destanı’nı yazdığım süreçte yakından gördüm.
**1936-Berlin Olimpiyatlarına katılan Olimpiyat Milli Takımında eskrim sporcusu olarak yer alır. Madalya kazanamaz, ama annesinin yıllar önce dikkat çektiği tehlike aklındadır ve hükümetinin de bu konuda bir talimatının olmadığından bahisle Hitlerle tanıştırılmayı reddeden Halet Çambel, Sorbonne’daki doktora eğitimine II. Dünya Savaşının başlaması nedeniyle devam edememiştir. 1940’lı yıllarda 4 yabancı dil bilen, mebus kızı, İstanbul Boğazı’nda bir yalıda yaşama olanağı ve Üniversitesi’nde asistan… O yıllarda, bu insanın hayatının olağan akışı, Dünya’nın yüksek sosyetesine karışıp, bir ayağı Avrupa/Amerika’da gösterişli bir hayat sürmek şeklinde ortaya çıksa alkışlarla karşılanır, iyi yaptı denirdi.
O, öyle yapmamıştı…
1940’lı yılların ikinci yarısında çalışmak için gitmiş, yol, elektrik, telefon, yatak yorgan… ne kelime, ekmek ve su bulmanın bile büyük çaba gerektirdiği “kuş uçmaz kervan geçmez” bir dağ başını seçmiş. Evlenmek için de yoksul bir Anadolu çocuğunu, başına gelmeyen iş kalmamış şair, yazar, gazeteci ve “siyasi” Nail Çakırhan’ı beğenmiş. Seçtiği hayat ve çalışmalar, başardıkları ile ışıldayıveren aydınlık bir ömre dönüşmüş… Halet Çambel, 1946 yılından itibaren, değme babayiğidin katlanamayacağı koşullarda çalışıp yaşayarak kanıtladığı gibi, mutluluğu, Türk aydınlanmasının, Atatürk Devrimlerinin ve Cumhuriyet’in emekçisi olmakta arayıp bulmuştur. O’nun ömrünü hayatından uzun kılmasındaki sır buradadır.
Prof. Dr. Halet Çambel, 2003 yılının Mayıs ayında, Karatepe’de, Türkçenin bütün güzelliği, görkemi ve kucaklayıcılığıyla karşılamıştı bizi. O tarihte, 57 seneden beri Karatepe’de çalışıyordu. Bu benim yaşamımdan daha uzun bir süreydi. İtiraf etmeliyim ki, o yıla kadar adını duymamıştım. Bize, 57 yıllık çalışmasını öyle içtenlikli anlattı ki, yaşadığı yılları, o yılların günlerini, saatlerini… “duymamak” olası değildi. Konuşmasının özelliği, seçtiği sözcüklerin doğruluğu, sesinin içtenliği yüreğinden süzülüp damıtılarak geliyordu. İnsana yakışan bir incelik ve sevecenlikle bakan gözleri gülen yüzünde iki ışık…Dinledikçe içimiz aydınlanmıştı… Programın sonunda, ilin valisi olarak kısa bir teşekkür konuşması yapmış, kendilerine müzeler haftası kutlaması anısına hazırlanmış olan bir plaketi takdim etmiştim.
Bir hafta sonra gazetelerde bir haber: “Ömrümde ilk defa bir valinin elinden plaket aldım.”
Yalnızlık mı desem, unutulmuşluk mu yoksa görmezden gelmek mi? Duyumsadığım bu tarifsiz durum, beni, araştırmaya yönlendirdi. Halet Çambel kimdir, Karatepe Aslantaş nedir? Kadirli ilçesine gidişimde ya da dönüşümde çoğunlukla Karatepe’ye uğruyor, Halet Çambel’i ziyaret ediyor, kendilerini anlamaya, tanımaya çalışıyordum. Buraya, bu yoksunluk ve yoksulluğa 57 sene nasıl katlanmıştı, neden katlanmıştı? İlk edindiğim bilgiler; tanınmak, göz önünde bulunmak istemediği şeklindeydi. Hele hele övülmek, hiç arzu etmediği, dahası yüzü kızararak karşıladığı bir durumdu… En belirgin özelliği, sessiz sedasız, kimseleri rahatsız etmeden işini başarıyla yapıp bitirmesiydi. İki derdi vardı: köy çocuklarının okutulması -çoban olmaktan kurtarılması- ve insanların çevreye, ormana verdiği tahribatın her koşulda önlenmesi için çalışılması…
KARATEPE’NİN AKYAZISI
2004 Yılında, Kadirli şehir merkezi çıkışında, Karatepe Aslantaş Açık Hava Müzesi ve Milli Parkı’na giden yol üzerinde yapılmakta olan okula, “Prof. Dr. Halet Çambel” adını vermek için kendilerinden izin istedim. Kazıbilim ve bölgenin kültürel yaşamına önemli katkıları olduğunu araştırarak öğrendiğim Prof. Dr. Halet Çambel’in bir ilköğretim okuluna adını vermek, kendisinin neredeyse 60 yıllık hizmeti için gecikmiş bir teşekkür etme şansı veriyordu bizlere. Ama o ilk konuşmamızda bizi şaşırttı: “Kadirli’ye eğitim alanında çok emek vermiş kaymakamlar var, örneğin Mehmet Can, eğitim ve okul sorununu çözmek için çok çalıştı, onun adını vermek daha uygun olur” diyerek önerimizi kabul etmedi. Israrcı oldum; aylar sonra önerimizi, yapılacak olan başka bir okula Kaymakam Mehmet Can’ın adı verilmesi koşuluyla kabul ettiler. (Ne yazık ki Osmaniye’deki görev sürem, bu “anlaşmamızı” gerçekleştirmeye yetmedi).
Halet Çambel, bürokrasi ile sağlıklı ilişkiler kurduğu gibi dağdaki “eşkıya” ile de “ahbaplık” kurmuştur. Destan’da -ilçe kaymakamının verdiği yemeğin ücretinin Bebek Ağa tarafından ödendiği bölümde- Halet Çambel, Kaymakamın eşkıya olarak adını duyduğu Bebek Ağa’yı Kaymakam’a tanıtırken “Onlar korudu bizi” şeklinde anlatır. Yüce bir insan sevgisi vardı gönlünde; herkese insan olarak hak ettiği değeri vermek en önemli özelliği olarak akıllarda yer etmiştir.
İnsana verdikleri değeri göstermesi bakımından yaşanmış bir olayı da açıklamak sanırım yerinde olacaktır. O yıllardaki “okul yapma seferberliğini” anlatırken, oluşturulmuş çalışma gruplarında görev alanlara karşı mücadeleler de olmuştur: Köylerdeki okul yapımı çalışmaları bir seferberlik ruhu ile devam eder, her gün kaymakamlığa raporlar verilir, bölgesel olarak muhtarlar komite adına işi denetleyip takip ederler. Bunlardan birisi de Karatepe Muhtarıdır. Muhtarın iş disiplininden memnun olmayanlar, muhtarı öldürtmek için “kiralık katil” tutarlar. Köy muhtarı durumu gelip Halet Hoca ve eşi Nail Çakırhan’a bildirir. O tarihte bölgede muhtar vurma rayici 50 lira. O kişi çocuk yaşta biridir; cezaevinde az yatıp çıkınca kendisine 50 lira daha verilecektir. Halet Çambel ve eşi Nail Çakırhan, o genci yemeğe davet ederler, birlikte bir akşam yemeği yenir, “yanlışlık” tarif edilir, çocuk suçtan, muhtar öldürülmekten kurtarılır.
HALET ABLA DESTANI
Halet Abla Destanı’nı yazmaya 2008 Yılı yaz aylarında, kendisinin katarakt ameliyat olduğu haberi üzerine yazdığım “Geçmiş Olsun” telgrafım için teşekkür telefonunda duyduğum sesinden sonra karar vermiştim. “Hasan Cemil ve Remziye Kızı/ Çakırhan’ın yürek sızısı/ Devlet Babanın güler yüzü/Karatepe’nin ak yazısı/ Çukurova’nın Halet Ablası/ Geçmiş olsun!” dizelerinden oluşan kısa bir şiirdi telgraf dediğim. Teşekkür etmek için aradı, yine aynı içtenlik, yine aynı dost sesi…
Yazdığım ilk bölümü gönderdim, devamı için izin ve bilgi-belge istedim. “Benim hayatımda yazacak ne var? Türkan’ı (Türkan Saylan) yaz, O, Türkiye için çok önemli işler yaptı, benimkiler onun yanında solda sıfır” diyerek karşı çıktı. “Halet Çambel’in yaşamını, hakkında duyduklarımı, o bölgede çalışırken duyup gördüklerim üzerine bir yaşamı yazmaya çalışıyorum” dedim, “yazdıkça size gönderirim, istemediğiniz bir bölüm olursa çıkarırız.” Hayır. “Ama sizin yaşadığınız hayatı, gelecek kuşakların öğrenmesini engellemeye hakkınız yok” diyen mektup yazdım. “Bilgi ve deneyimlerinizi, yaşadığınız sevinç ve hüzünleri, acı ve mutlulukları saklamaya hakkınız yok, hiç olmazsa tarihe bir not düşerek yaşadıklarınızın bir bölümünün toplumla paylaşılmasına lütfen yardımcı olur musunuz.
YAZAR: İSA KÜÇÜK
KAYNAK: MUZAFFER YÜKSEL KAYA