JAPONLARDA ÇAY KÜLTÜRÜ
Düziçi İlköğretmen Okulu üçüncü sınıfındayken okul tasar (proje) yarışması açmıştı. İkinci binanın arkasına yüzme havuzu yapılacaktı. Krokisini çizip, yazısını yazıp yarışmaya katılmıştım. Üçüncülük ödülü almıştım. “JAPON ŞİİRİ kitabını vermişlerdi bana. Kitaplığımda buldum, yeniden okumaya başladım.
Hani bizim sabahları kahvaltıda içtiğimiz çay var ya, bize sıradan gelen bir olay bu. Ama Japonlarda öyle değil.
Kitaptan özetleyelim:
Çay, Japonya’ya Çin’den gelmiş. Tohumları ekilmiş, yetiştirilmiş. Kısa zamanda çay içmek moda olmuş. Hatta modadan öte, kalıcı bir kültüre dönüşmüş.
11.yy.’da çay içme töreni adamakıllı yerleşmiş Japonya’ya. Çayhaneler kurulmuş, çaylar içilmeye başlanmış. Japonlar bu kültüre “Cha –No-Yu” diyorlar. Armoni, saygı, temizlik, sessizlik sağlık kurallarına çok önem veriyorlar.
Çayhanede bütün insanlar birbirine eşittir. Sınıf ayrımı yoktur. Birbiriyle dost-arkadaş- yaren olan insanlar arasında sosyal ayrım ortadan kalkmıştır. Hiçbir kimse üniforma giyemeze, ayrıcalık gösteremez. Sınıfını belirleyecek bir işaret taşıyamaz. Sosyal ayrılıkları ortadan kaldıran demokratik bir ortam kurulur. Bizim kahve kültürüne hiç benzemez. Çayhane ne kadar kalabalık olursa olsun çok saygılı bir sessizlik egemen olur. Çayhane sahibinin önerdiği/önereceği bir konu üzerinde konuşulur. Konu, bazen güzel bir tablo, bazen bir felsefe, bazen sanat, estetik, bazen de yeni bir şiir olabilir. Hiçbir zaman konu dışına çıkılmaz.
Başlangıçta çay, büyük bir kaptan herkes sıra ile içilirdi. Sonradan ayrı kaplardan içilmeye başlandı. Japonlar, ister yoksul olsun, ister zengin fincan veya benzeri kapların en güzelini, en kalitelisini kullanırlar.
Geisha/Geyşa denilen kadınlar burada yetiştirilir. Feodal dönemde yoksul aileler kız çocuklarını bu çayhanelere satarlardı. Çocuklar burada eğitilir, şarkı söylemeyi, saz çalmayı, dans etmeyi, güzel giyinmeyi, güzel konuşmayı, resimden, şiirden, sanattan anlamayı, müşterilere çay ikram etmeyi, hizmet vermeyi öğrendiler. Böylece Geyşa sınıfı doğdu.
Yabancılar geyşa’yı fahişe olarak sanmışlar, nitelemişlerdir. Japonlarda bir erkeğin onunla konuşması onurdur/şereftir. Eğer bir yolunu bulup onunla evlerinse başına devlet kuşu konmuştur.
Geyşalar arasından önemli şairler, ressamlar, müzisyenler, dansözler, eleştirmenler çıkmıştır.
Japonlarda çay içme törenleri dini bir tören konumuna geçmiştir.
*Japon Şiiri, Nihon Shiika Senshu, 320 s., Varlık Yayınları 1962, hazırlayan; L. Sami Akalın
- Demirel Babacanoğlu kimdir:
1944’te Adana-Karaisalı’nın, İncirgediği Köyü’nde doğdu.1965’te Düziçi İlköğretmen Okulu’nu bitirdi.. 1988’de Anadolu Üniversitesi Önlisans Eğitimi’ni bitirdi.
Karacaoğlan’ı okumakla şiire başladı. Birçok gazete ve dergilerde sanat ürünleri yayınlandı, yayınlanmakta. Yeni Adana, Hürsöz, Güney Ekstra gazetelerinin, Güney, Klas dergilerinin sanat yönetmenliğini üstlendi, sanat sayfalarını düzenledi.. 1992’den 2008 başına dek “Aykırısanat” dergisinin kurucusu, yayıncılığını, yöneticiliğini yaptı. 16.06. 2013—Ekim 2014 tarihleri arasında Uygarlık Yolu gazetesini 5 sayı arkadaşlarıyla yayınladı… kapandı.
1963’te “Aklı Kara” şiiriyle Kadirli-Heybe Dergisi’nden; 1990’da “Sen Bu Türküleri Neden Söylüyorsun” adlı şiiriyle Türkiye-Balıkesir; 1992’de “Karanfil Kırmızıların Soldu Mu” adlı kitabıyla İsveç-Stakolm Hümanist Enternasyonel Şiir Ödülü, 2002’de Derin Duygular adlı öyküsüyle Adana Edebiyatçılar Derneği öykü, 2017 Osmaniye Çardak Köyü Özgür İnsan Festivali Yaşar Kemal Halk Bilim Başarı; 2018-19 yıllarında İstanbul Sanat Magazin İnternet Gazetesi Emek Dayanışma ödülü aldı. 7 Mayıs 2013’de Adana’da 50. Sanat Yılı kutlandı. Bestekar Mesut Eray tarafından bestelenen “Karacaoğlan’dır” şiiri bestesiyle okundu.
Babancanoğlu öykü, roman, deneme, çocuk oyunları, şiir dallarında onlarca eseri vardır. Oldukça verimli bir yazardır.