SİBİRYA’DA KAM ZAMA
DÜNKÜ YAZININ DEVAMI
Bulduğu yere yarım saat uzaklıkta olan otağ çadırında göremeyen Şifacı Kutsal Şaman Kadın, telaşla ormanda kaybolduğumu zannederek, beni aramaya başlamıştı. Ve beni görünce çok sevindi, gözleri şavkıdı, sarıldı ve elindeki postu; “Bak sen çok üşümüşsün” diyerek, üzerime örttü ve koluma girip gitmemizi istedi. (Ben buraya nasıl, ne zaman ve neden geldim, beni bu uzak orman içindeki gölün kıyısına kim getirdi? Anımsamıyorum…) Doğal ve bereketli bir kahvaltı sofrası bizi bekliyordu… Ve kuşlar dalda sevişiyor ve gölde yıkanıp, yavrularına yiyecek taşıyordu… “Tavuklar ve kuşlar su içerken başlarını havaya kaldırıyor. Neden? Vahşi yağmacılığın ve yozlaşmanın sürdüğü kentlerde; sevgi, barış, özgürlük, dayanışma, paylaşma, doğayı ve çevriyi koruma, hak, hukuk, adalet yok. Sular akmıyor, açız… Öyleyse, biz de baş kaldıralım…” demek geldi içimden.
Kendi doğal kuralları, yaptırımları, yasaları, adaletleri ve ilişkileri işleyip, bir toplumsal kolektif kamu iradesi ile sürüyor yaşamları… Doğa, özgür ve sorumlu birey ve toplumsal adaletin sistematik ve dengeli ana unsuru; Kadın Egemen (Anaerkil) Kam Kültürü kuralları, onların yaşam tarzıdır aslında… Yukarıda da özetlediğim gibi; her şey “Kam” olmakla başlıyor. Kam olmanın şu beş kuralını anımsayalım, yeniden: “DOĞRULUK, GÜZELLİK, SAĞLIK, MUTLULUK VE AYDINLIK.”
Nedense, Sibirya ormanında kaval ve ıslık çalarken; “İyi komşu ve emektar insan” olan yoksul Babamı ve şifacı Anamı anımsadım… Benim doğduğum köyde orman yoktu.. Niğde’nin Ulukışla ilçesine bağlı Beyağıl Köyü’nün gün doğumunda bulunan Çatal Kale ve köyün kuzeyinde, yüksek bir tepenin burcundaki kaya içinden çıkıp, binlerce yıldır orada yaşayan Kutsal Ardıç Ağacına şifa için dilek bezi bağlayan; Hacet Tepesindeki evliya yatıra, yağmur duasında kurban kesen, çocukların ebesi, düğünlerin aşçısı, kadın ölülerin yıkayıcısı, mezarda ateş yakan, kurt ağzı bağlayan, hayvanlar ve bitkilerle konuşan, hastalara psikolojik şifa sağlayan, küsleri barıştıran, 12 Mart ve 12 Eylül’de acılar çeken, halı-kilim dokuyan, okuma yazması olmayan, Kuranı ezbere okuyan, üç aylar orucu tutan, beş vakit namaz kılan, Atatürk için dua eden ve Darboğaz’da ölü evinde “Bu Vatan Kimin” adlı şiiri okurken ölen; Şaman Anam (Emine Özden) ve canım babam (Ali Özden) nurlar içinde uyusun…
Bu özel gezi ve içsel yolculuk sırasında bazı aksamalar olsada, kameram hep kayıttaydı.. Bu yaşanmışlıkların tamamını merak edenler; “Kam Kültürü Şamanizm” kitabımı okusunlar ve çalışmalarımı www.dursunozden.com.tr sitemden takip etsinler…
Önemli bir not: İzlediğiniz ve katıldığınız bu tip etkinlikler ardından, bahşiş vermeyi asla unutmayınız… Bu saygının ve dayanışmanın gereğidir…
Tüm bu güzellikler ve özellikler; bir din olmayan ve yalnızca, yaşamsal kültür zenginliği mirası olan Şamanların yaşam felsefesinin, bir kesitidir… Bu kesitin öteki yüzü ise, şiirdir… Haydi, “Sevgi Ağacı” etrafında içimizdeki Şaman ateşi aydınlığında; doğanın tüm nimetleri, çocuklar ve kadınlarla birlikte, yüzerlik kokulu duman altı ortamda, gırtlaktan söylenen sözsüz melodi-hömey eşliğinde, sevgi ve mutluluğun ritmi-def, güzellik ve ruhun yükselişi-ney, doğrulukla ve sağlıkla yaşayan ruh-davul (kut-düngür), aydınlığa çağrı gücü-orba (tokmak) eşliğinde ve araka-kımız dinginliğinde-sarhoşluğunda; belki geri dönüşümü olmayan, gönüllü bir içsel yolculuğun delicesine sınanan her adımında; binlerce yıldır hiç sönmeyen kutsal ateşgah korunda, cemde-demde, semada-semah dönelim, dondurucu ayaza ve deli rüzgara inat, kızıl alevlerle uyum halinde, döne döne, yan yana ve yana yana zikir ve dans edelim… Sevgimizi sebil eylediğimiz Kutsal Kam Ağacı gölgesinde, Kam Dansı başlasın… Dursun, hiç durmasın diye…
Fotoğraflar: Dursun Özden arşivinden.
kam ağacı
buz mavisi altay dağları
ilk beyaz yaz, beni bekliyor
alnımdaki koruyucu üçgen sarı
doğum lekesi mi? zümrüt yeşili ışık
içsel ve derin bir dalınç içindeyim-firari
kam ana, ben hangi düşün düşkünüyüm
düşümde-beni keşfeden “ben” neyin nesi
ben uyurken atalarım gözlerini nerede açtı
şambala-belovodya-altaylar-beluka zirvesi
yağız yılkı atlar ve şifalı otlar, sevinin yüzü
kutsal üçgenin ve çemberin içindeki yazı
başka unutulmuş zamanın tanıdık kızı
yumuşak şarkı alevi, yalap yalap
kar ile kordu, bir ateşti-serap
o ateş ve şarkının içindeyim
o ateş ve şarkı, benim içimde
farkında-içsel varlık, ruhum-etim
üç dünya arası danstayım-gel gitim
sevda masalı-ışıklı can-büyücü nefesi
ateşli beyaz su düşlerim-kayıp dağ sesi
sonsuz zamansız-bilge ve güzellik ülkesi
ey! buz mavi bakışlı-gökçe nakışlı baykal
ozonu kim deldi? aral öldü, gitme, sen kal
yanıyor ülkem, alevler canlandı-göksel ışık
buzlu kayaların bedeninde, düşistan ak-ılık
gizemli belovodya ülkesi, kapın kilitsiz, açık
gücün ve sevgin sebil-eşiğinden girsem içeri
tut elimden ateş kadın-bedeni dolduran enerji
zevkin acı doruğu, kehribar piramid-dar ve dik
ay ayı postu, ceylan dostu-tek yoldaşı sessizlik
bir çocuğa akıyor, içimdeki şimşek, kokulu çiçek
o dev selvi ağaçların güneşi kıskandığı, mavi gölde
o yavru ceylan-bahar kuşu-büyücü-avcı ve deli fişek
av mı, avcı mı? mışıl mışıl uyuyan düşümdeki o bebek
erişilmez dağlardaki yabanıl otlar, dünyanın saçı, sakalı
ak saçlı dağlar mavi göle boyun eğdi-aşk dansı başladı
gökyüzünün buzu kırılıyor, düngür ağlıyor-atlar al tokalı
alevler, üst dünyaya erişiyor, düş gerçeğe dönüşüyor
üçgenin dışında-çemberin içindeki ben-mavi yakalı
davulun göğsüne siper olan son ceylan bendim
şaman başlı bir deli tokmak, beni dövüyordu
tatlı bir sızıyla titredim, kendimi, beni tanı
sevişmenin tam zamanı, kam zamanı
dursun
özden
eylül
2005
sibir
tuva
kızıl