TÜRKİYE İNSANININ BUNALIMI VE NEDENLERİ
Türkiye insanının büyük bir bölümü bunalımdamıdır.? Evet bunalımdadır, hatta krizde (sıkboğaz) ve de çıldırma durumundadır. Bu durumun nedeni insanlar arası sınıf farklılıklarının çokluğu , ‘uyarma ‘ ve ‘ bastırma ‘ nın çok ve belirgin olması, ülke yönetiminin diktatör ve faşist bir yöntem izlemesidir.
Ülke yönetimi , kapitalist – emperyalist uluslar arası sisteme tümüyle bağlıdır. Sömürü alanları daralan kapitalist sistem köntrolünde ki ülke yönetimlerini gittikçe sıkıştırıyor. Neden ? Nasıl? — Sen üretme ben sana daha ucuza satarım; tarım yapma , ben sana daha ucuza satarım ; sen bir alet,
parça üretme , ben sana satarım. Hele otomobil, tank vb. hiç üretme ben sana daha ucuz veririm….. Bunlar herkesin gözünün önünde.
—Üret (tiril) meyen tüketim toplumu oluşturuldu ! Tüketim dedik ama , üretim çok düşük, işsizlik hat safhada, para yok, insanlar büyük mağazaların sergilediği o güzel yiyecekleri, giyecekleri, kullanım araçlarını nasıl alsın.
—- Bir yanda uyarma ( sergileme ) bir yanda bastırma ( inhibisyon ) . Bu durum insanların bunalıma girmesine , krizde olmasına ve hatta çıldırmasına neden oluyor.
— Bu durumu maddeler halinde işleyeceğiz.
— Pavlov ‘un( * ) şartlı reflesk deneyimi:
1 – Pavlov 19. yy 2. yarı ve 20 yy. İlk yarıda yaşamış bir Rus bilgini. Pavlov bir deney köpeğine yemek vermeden önce zil çalıyor ve yemek veriyor. Sonra ki saatlerde gene zil çalıyor ve köpeğine yemek veriyor. Bu durum tekrarlanınca köpek zil sesine şartlanıyor. Zil çalmadığında köpeğe yemek vermiyor. Tabi bu şartlandırma illa zil ile değil başka bir olgu ( durum ) ilede olabilir.
2 – Günümüz bilimcileri bir odada gözleme aldıkları köpeği duvara yansıttıkları yuvarlak – beyaz bir ışıkla yemek vermeye şartlandırıyor. Aynı bilimci duvara elips ( yumurta şeklinde söbe) bir ışık verdiği zaman ; köpek biyolojik olarak aç olsa bile yemek vermemeye şartlandırılıyor.
Yuvarlak ışık gösterilen köpek , yemek verecekler diye seviniyor. Ya da elips ışık gösterilen köpek ; hay aksilik yemek vermeyeceker’ diye kuyruğunu kıstırıp yatıyor.
3 — Bilimci bir adım daha atıyor, bilimsel deneyinde. Yani ışığı 8 /9 yansıtıyor duvara. Bu şu demektir. Işık yuvbarlak mı elips mi belli değil.
Bu durumda ki hayvan duvarda ki ışığa bakıyor ve huzursuzlanıyor. Bilimci duvarda ki ışığı yeniden yuvarlak veriyor duvara. Köpeğin huzursuzluğu bitiyor. Bilimci duvarda ki ışığı yeniden yuvarlak elips arası yapıyor, hayvan yeniden huzursuzlanıyor. Bilimci ışığı yeniden yuvarlak yada elips yaptığı zaman huzursuzluk bitiyor.
Tekrar yuvarlak – elips arası yansıtıyor, köpek huzursuzlanıyor. Bu durum uzunca tutuluyor; huzursuzlanan deney hayvanı başını sallıyor, ayağını yere vuruyor, başını duvara vuruyor, kendisini yere çalıyor. Belki becerebilse intihar edecek.
Ve ışık yeniden yuvarlak yada elips yapıldığında bunu tanıyan köpek sakinleşiyor ,duruyor. Bu durumda kapıda ki gözetleme merceklerinin birisine : sosyal bilimci, diğerine bir pisikolog, ötekine veteriner hekim ,başkasında bir psikiyatris gözlemeye başlıyorlar, belki köpeğe özel aletlerde yerleştiriyorlar. Ve sonuç raporlarını yazıyorlar.
4 – Yuvarlak ışıkla yemek verilecek diye şartlanmaya UYARMA diyorduk. Elips ışık verilerek yapılana BASTIRMA ( inhibisyon ) diyorduk. Ancak uyarma ve bastırmanın ( inhibisyon ) un ikisinin birarada olduğunda , deney varlığımızın BEYİN ZARINA bir baskı oluyor ve köpeğimiz kırize ve çıldırmaya gidiyor.
5 – Burada bizim bir bilim insanından öğrendiğimiz bir canlı bilgiyi aktaralım size:
1981 yılı baharında sıkıntıları olan bir yakınımızı Adanada bir doktora götürdük. Bu 1981 yılı baharı ,o zaman ülkede 12 Eylül 1980 yılı darbesi ve korkunç baskıların devam ettiği zaman. Hastamızı götürdüğümüz doktor Adana Kurttepe akıl ve ruh sağlığı başhekimi Dr.Ergun Atasü ‘ nün özel muayenehanesi.
Dr.Ergun Atasü daha önce Sağlık bakanlığında müsteşar olarak çalışmış olan aydın bir insan- hekim. Doktorun hastalarını sıralamaya koyan arkadaş bizim cezaevinden tanıdığımız devrimci bir arkadaş. O bizi görünce içeri girip doktora bizle ilgili bilgi vermiş. Doktorda , son bir kaç hastam var, az beklerlerse kendileriyle daha fazla ilgilenirim demiş, öylede yaptık.
Doktora yakınımız kadının bazı şeyleri unuttuğunu , ocakta ki soğanı vb. Misafirliğe ,tiyatroya gitmediğini , insanlardan uzakça durduğunu anlattık.
Psikiyatri doktoru kendi görevli elamanından bizim kim olduğumuzu öğrenmiş ya.! Kurulu düzene muhalif olduğumuzu , bu konuda mücadele ettiğimizi , hapislere düştüğümüzü. vb.
Dr. şöyle dedi : Kardeşim sizin gibi insanlar :
— Politik insanlarsınız, size polititika yaptırmıyorlar, politik doyumsuzluğunuz var.
— Kültürlü insanlarsınız , size kültürel etkinlik yaptırmıyorlar, kültürel doyumsuzluğunuz var.
— Çalışmayı, üretmeyi seven insanlarsınız , size iş vermiyorlar, ekonomik doyumsuzluğunuz var.
— Sosyal insanlarsınız , insanlar sizi takdir etse bile etraftan, kurulu düzenden korktuğu için sizinle ilişki kuramıyorlar yada onlara sıkıntı vermemek için siz onlarla sosyal ilişkiye girmiyorsunuz yani sosyal doyumsuzluğunuz var.
Bunları çoğaltın !
Dr.devamla ….İşte çeşitli nedenlerle doyumsuzluklar durumunda , beynin arka tarafında bir bölge var , oraya baskı yapar ve az bir sıvı salgılar. Bu doyumsuzlukların çoğalması ve devam etmesi durumunda beyinde ki bu belli bölgeye baskı artar ve salgılanan sıvıda artar, dedi.
Hani halk arasında kişinin beyni sulandı, derler. Bazende ‘kafamın tası attı, ne yaptığımı anlamadım ‘ derler. İşte çeşitli doyumsuzluklar sonucunda beynin bu belli bölgesinin sıvısı artması durumunda ‘ yaşama sevinci ‘ yiter, dedi. Pisikyatri doktoru Ergun Atasü’ ye teşekkür ederken dedim ki : Doktor bey siz bu bizim hastamızı değil hepimizi ,beni de yani çağından sorumlu tüm sosyal insanlarıda gayet güzel tahlil ediyorsunuz,dedim.
Doktorda bizi anlayarak gereken öğüt ve ilaçla bizi uğurladı.
6 – Şimdi 100 küsur yıldan fazla bir zamandır yapılan gözlem ve değerlerle, Psikyatri doktoru Ergun Atasü ‘nün bizlere söyledikleri apaçık ortada . Durumu bir tümceyle anlatırsak; uyarma ve bastırmanın ikisinin bir arada olması durumunda beyinin belli bir bölgesine bir baskı oluyor, orada bir sıvı artışı oluyor, yaşama sevinci yitiyor.
Bu insanları bastırma ve uyarmayı kısaca açıklayalım:
— İnsanlar raflarda ki yiyecekleri görüyor ama alamıyor
— Giyecekleri görüyor , ama alamıyor
— En güzel ulaşım araçlarını görüyor ama ayakkabısı delik.
— Basında tüm görsel olgularda en güzel tatil yerlerini görüyor……
Yani alabildiğine ‘uyarma ‘ hemde ‘bastırma ‘ yani elde edememe durumu .
Bu durum deneyimizde ki köpek gibi bunalıma, çıldırmaya gidiyor. Uyarma ve bastırmanın ikisinin bir arada olduğu durumda köpek huzursuzlanıyor, başını duvara çalıyor, kendisini yerden yere atıyordu yani çıldırıyordu.
Peki bu kadar uyarma ve bastırmada ki halk , insanlar ne yapıyor ? Ve gördüğümüz gibi insanlar çıldırıyor. Halk ve bireyler ne yapıyor ki ‘ çıldırıyor ‘ diyoruz.
7 –
— Bugün ülkemiz insanlarında yalancılık, dolandırıcılık artmışsa;
— Hırsızlık artmışsa;
— Uyuşturucu kullanımı artmışsa;
— Boşanmalar, sosyal ilişki bozuklukları artmışsa;
— Fuhuş artmışsa ;
— Psikolojik hastalıklar,intiharlar artmışsa;
— Cinayetler , özellikle kadın cinayetleri, çocuk istismarları artmışsa; artmışsa, artmışsa…
Nedir bunlar ? Toplumun çıldırmasıdır !
8 — Peki bu durumda ki halkın durumu ne olur ? ‘ Ne Allahtan bir ümit, ne hükümetten insanca bir yönetim’ olmzsa , toplum dahada yozlaşacak, çıldıracak ve kaybolacaktır. Tarihte bir çok halk yavaş yavaş kaybolmadımı ?
Ancak !
Toplumun kendilerini nispeten koruyabilen bireyleri , evrensel bilimin ışığında , önce kendilerini ve de halkı örgütleyebilmeleri durumunda ; çoğunluğu kriz ve çıldırma durumunda olan halkı kendi elleriyle kendilerini yönetebilecek bir sosyal düzen kurabilirlerse kurtulurlar.
İnsanların ; hep beraber üretip, hep beraber tükettiği , insanca ve kardeşçe bir düzen ,yönetim kuracakları , günümüzde bile açıkça ispatlanmıştır. Bugün dünya bir yandan yozlaşmış, kapiyalist düzen koalisyonunun emperyalist sistemi devam ederken , öte yandan , kurtulmuş , emekçi halkların kendilerini yönettikleri yer yüzünde hızla ilerlemekte ve biz halklara umut olmaktadırlar.
( * ) İvan Petroviç Pavlov (14 Eylül 1849, Ryazan – 27 Şubat 1936, Leningrad), klasik koşullanma üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Rus fizyologdur. Fizyoloji ve psikoloji alanındaki çalışmaları ile psikofizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarını derinden etkilemiş bir bilim adamıdır